Hakkımda

Fotoğrafım
Mutfak Danışmanlığı Ve Yiyecek İçecek Danışmanlığında Hizmet Alanlarım... • Yeni Restoran Açacak Olanlar, Tüm Restoranın Sistem Ve Operasyonu (Küçük Açılış Ve Büyük Açılış Min. 6-7 Ay) • Tüm Mutfak Ve Servis Mesleki Eğitimleri • Daha Önce Restoran Açmış Ama İstediği Başarıyı Yakalayamamış Yiyecek Ve İçecek İşletmeleri, • Cazip Fiyatlar İle Hazır Bir Restoran Alarak Konsept Değiştirmek Amacı Taşıyanlar, • Yeni Bir Restoran Alarak Hizmet Kalitesini Yükseltmek İsteyenler, • Uluslararası Standartlara Sahip Butik Oteller • Uluslararası Standartlara Sahip Yıldızlı Oteller • İlk Mutfak Kurulumları • Yiyecek Ve İçecek Menü Tasarımları • Sadece İlgili İşletmeye Özel Patentli Yemekler İsteyenler, • Sadece İlgili İşletmeye Özel Pişirme Teknikleri İsteyenler, • Sadece İlgili İşletmeye Özel Yeni Emsalsiz Yemek Tasarımları İsteyenler, • Sadece O İşletmeye Farkındalık Yaratmak İçin Özel Sunum Teknikleri İsteyenler, • Özel Devlet Yemekleri, • Özel Holding Yönetim Kurulu Yemekleri, Çalışma Konseptim Hangi Mutfaklardır? Osmanlı Saray Mutfağı Eski İstanbul Mutfağı Geleneksel Türk Mutfağı Akdeniz Mutfağı Vejetaryen Mutfağı Anadolu Mutfağı

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Has Aşçıbaşı - Eski Türk Tarihinde ve Osmanlıda Tatlının yeri

Has Aşçıbaşı - Eski Türk Tarihinde ve Osmanlıda Tatlının yeri :
Türklerin eskiden tatlı yemeyi sevmediği, hatta erkeklerin tatlı yemesinin ayıp sayıldığı çeşitli kaynaklarda geçmektedir. İbni Battûta’nın naklettiğine göre, “Beni öldürsen de yemem” diyecek kadar tatlılara tepki duyan Türkler, ancak Müslümanlıkla birlikte balın, pekmezin, hatta giderek şekerin önemli tüketicilerinden olurlar. 
11. yüzyıl kaynaklarından Divân-ı Lügâti’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmut, uwa, kagut gibi tatlılardan söz eder, ama bu sözlüğün genelindeki yemek isimlerine göre çok kısıtlı bir yer tutmaktadır. 
Lügât’te kagut: Kavut, darıdan yapılan bir yemektir. Bu, şu suretle yapılır: Darı kaynatılır, kurutulur, sonra dövülür, un gibi inceltilir, yağla ve şekerle karıştırılır, böylelikle yeni doğurmuş olan kadınlara verilen bir yemek olur. 
Lügât’te uwa: Bir yemek adıdır, şu surette yapılır: Pirinç pişirildikten sonra soğuk suya konur; sonra suyu süzülerek içerisine şeker atılır, soğukluk olmak üzere yenir. 
Lügât’te bekmes: Pekmezin bu dönemde kavutla birlikte kullanıldığını şu beyitte görmekteyiz:
“Olgum ögüt algıl biligsizlig kiter
Talkan kiming bolsa agnar pekmes katar.”
(Oğlum öğüt al, bilgisizliği gider; kimin kavutu varsa ona pekmez katar)
Lügât’te bal: Bal sözcüğü Suvarlar, Kıpçak ve Oğuz dillerinde kullanılmaktadır. Öbür Türkler buna “arı yagı” derler. Şu beyitte dahi gelmiştir: 
“Bardı sanga yek otru tutup bal, 
Barçın kedhiben talu yuwga bolup kal”
(Şeytan bal tutarak sana vardı, ipek elbise giydirdi. Artık sen yufka akıllı oldun, deli olarak kaldın.)
14. yüzyılın önemli seyyahı Tancalı İbn Batuta Kıpçak Türklerinin tatlı kültüründen şöyle bahseder: “Tatlı yemek onların nezdinde ayıp karşılanır! Ramazan ayı içinde Sultan Uzbek’in huzurunda bulunuyordum. O gece arkadaşlarımın yaptıkları tatlıdan bir tabak sundum sultana. Sultan sadece parmağıyla dokunup tatmakla yetindi, bir daha elini sürmedi.” Fakat seyyah bir başka yolculuğunda, Hindistan’ın Türk kökenli hükümdarı Gıyâseddin Tuğlukşah’ın sofrasında bol bol tatlı şerbetler içildiğini, hükümdarın helva ve kadı lokmasını beğenerek yediğini de görüp kaydeder.  
İslamiyet’in “tatlı” tesiri
İslamiyet’le birlikte bin bir çeşit tatlıyla tanışan Türkler zamanla Şam’ın şekerlemeleriyle, Bağdat’ın helvalarıyla boy ölçüşecek kadar ustalaşır. Doğu’nun Batı’yı yüzyıllarca etkilediği alanlardan biri hâline gelen tatlılar, sosyal yaşamda önemli bir yere sahip olur; düğün, doğum, sünnet gibi kutlamalarla dinî bayramlarda ikram edilir.
“El-mü’min helva ve’l fâsık turşu” yani mümin olan tatlı sever, günahkâr olan turşu anlayışına sahip İslamiyet’te, tatlı sevgisi imandandır ve mü’min tatlıcıdır bir hadise göre.  
Mekke’deki Serad Dağı’nda şeker kamışı yetişmesi, Peygamber döneminde bir tüccarın Medine’ye şeker getirmesi, müşteri bulamadığı için şekerin Abdullah b. Câfer tarafından alınıp halka dağıtılması şekerin bu dönemde bilindiğini gösterir. 
Hz. Muhammed’in tatlıyı özellikle de balı çok sevdiğini bizzat Hz. Aişe belirtmektedir. Baldan yapılan tatlı, bir çeşit helva olarak bilinen felluzec dönemin zenginlerine has bir yiyecektir. 
Hurmadan yapılan pek çok tatlı çeşidi de mevcut olan Arap dünyasındaki bu lezzetleri zaman içerisinde keşfeden Türkler tatlı yemeye gittikçe alışır ve tatlıcılığı ilerletir. 
Evliya Çelebinin kayıtlarında ise ;
17. yüzyıl seyyahlarından Evliya Çelebi, İstanbul’daki envai çeşit tatlıcı esnafının belli başlılarından şöyle söz eder: 
Zerdeciler Esnafı: Dükkân 15, neferât 30, pirleri Muâviye’dir. İlk defa zerdeyi bu zât, Hz. Hamza şehit olduğu gün matem yemeği olması için kırmızı kan gibi safran ile boyayıp Peygamberimizin huzuruna getirdi. Övülmedi, aksine yerildi. Acem memleketinde Muâviye’yi sevmedikleri için yemeğini de yemezler, zira Muâviye’nin, gizliden Ehl-i beyte garazı vardır derler, ama gariplik bu ki Arnavutluk’ta da Muâviye’yi sevmediklerinden mavi esvap giymeyip zerde aşı yemezler, yiyeni de sevmezler.
Pâlûdeciler Esnafı: Dükkân 15, nefer 55, pirleri (…), Selmân belini bağladı, kabri (…) dedir. Bunlar da dükkânlarını donatıp şekerli taze pâlûde satarak silahıyla ubûr ederken “Görmeyi artırır eder. Besleyici pâlûde” diyerek geçerler. 
Aşurecileri, köftercileri (pekmezli sucuk), şekercileri, hele ki helvacıları hiç saymıyorum bile… Çünkü helvacılarla helva çeşitleri başlı başına bir konu, bir dalarsam çıkamam maazallah!
Osmanlı’nın “muhteşem” tatlıları
Osmanlı sarayında helvalar haricinde baklava, reçel, rub (marmelat) ve macun türünden çeşitli tatlılar imal edilirdi. Burada üretilen hamurlu tatlıların en önemlisi, kayıtlarda bazen rikak bazen de baklava olarak geçen rikak baklavasıydı. Osmanlı’da kayıtlara geçtiği ilk tarih 1473 olan baklava, iftar ve bayram sofralarının vazgeçilmezleri arasında yer alırdı. Ulûfe ödemelerinin yapıldığı günde ve Ramazan ayının on beşinde Hırka-i Şerîf ziyaretinin ardından yeniçerilere de dağıtılırdı. Rikak baklavasının yufkaları sadeyağla kızartılır, yeniçerilere sunulanında tatlandırıcı olarak büyük miktarda bal ve çok daha az oranda şeker kullanılıp içine badem katılırdı. 
Eski İstanbul konaklarında baklava tepsisine en az yüz tane yufka konurmuş ve ziyafette konuklar yarım metre yukarıdan altın bir lira bırakırmış. Bırakılan para, yufkaların inceliği ve kıtırlığı sayesinde dibi bulursa ne âlâ! Ev sahibi gururla göğsünü kabartıp parayı aşçısına ödül olarak verirmiş, baklava yenmeye değer bulunurmuş yani… Yok, eğer para baklavaya saplanırsa aşçıbaşının vay haline! Tepsi derhal mutfağa yollanır, ev sahibi kendisini rezil olmuş sayarmış! 
Bu hikâye genelde son dönemlere atfedilse de Evliya’da da aynen geçiyor. Ünlü seyyahımıza göre, iyi bir baklava bir kağnı tekerleği kadar büyük ve de kat kat olmasına rağmen ufacık bir paranın ağırlığıyla çökecek kadar yumuşak olmalıydı ve Belgrad baklavaları aynen bu anlattığı gibiydi. 
Sarayda sıkça yapıldığı tespit edilen diğer hamur tatlısı ise kadayıftır. İlgili kayıtlarda kadayıftan kadayıf-ı hassa olarak bahsedilmesi ve tatlının Vâlide Sultan ve Hünkâr için yapıldığına vurgu yapılması, bu tatlının sarayda az sayıda kimse tarafından tüketilebildiğini göstermektedir.
Zerde, saray halkının tamamının yeme imkânı bulduğu bir nişasta tatlısıdır. Zerde yapımında pirinç, şeker ve nişastadan başka, renk verici safran, öğütülmüş fındık ve badem kullanılmaktadır. Mutfak defterlerinde paluze ve peltelere vurgu yapılmakla birlikte, çeşit ve içerikleri belirtilmemektedir. 
Osmanlıların içinde pirinç unu, süt ve şeker olan her karışıma muhallebi dedikleri anlaşılmaktadır. Fatih Sultan Mehmed dönemi mutfak defterlerinde muhallebi için tavuk alındığı kayıtlıdır. Tavukla yapılan bu muhallebinin, tavuk göğsü olduğu söylenebilir. 
15. yy. Fransız Broken’ nin kayıtlarında;
“Surname-i hümayun” Dügün senliklerinde (Bursa uludağ) kesiş dağındaki 7 ayrı gölden sarayın buzcuları tarafından getirilen buzlar ile  istanbulda dondurma yapıldığı, ve saray elit tabakası tarafından tüketildiği  avrupada ise ilk defa bundan 200 sene sonra dondurmanın ortaya çıktığı gözükmektedir. 
Ünlü Romalı gurme Marcus Gavius Apicius ;
Arcus Gavius Apicius Eseri “De re conquinaria libri decem”de bildiğimiz tavuk göğsü tarifini neredeyse aynen verir: “Yeni kesilmiş bir tavuğun göğüs etleri didiklenir ve kaynamakta olan süte katılarak pişirilir. Tokmakla dövülerek iyice ezilen tavuk göğsüne tat vermesi için bal, koyulaşması için de çekilmiş badem eklenir.” Yüzyıllar boyunca Avrupa’da blancmange adıyla yapılan tavuk göğsü, ortaçağın sonlarında birden yok olsa da İstanbul’da yapılmayı sürdürmüş ve hatta tatlının bir de Türk usulü bir türü daha yani “kazandibi” ortaya çıkmış. 
Ne kadar tatlı çeşidi varmış diye merak edenlere küçük bir bilgi: Kanûni Sultan Süleyman’ın oğulları şehzade Bâyezid ile Cihangir’in sünneti ve kızı Mihrimah Sultan’la Rüstem Paşa’nın evliliği nedeniyle yapılan 27 Kasım 1539 Perşembe günü başlayan ve 13 gün süren sur-i hümayunda 117 çeşit ekmek, yemek ve tatlı ikram edilmiş. Şenliğin kına gecesinde 53 çeşit tatlı ve şekerli kurabiye varmış. Varın gerisini siz düşünün!
1 - kaynak; Divân-ı Lügâti’t-Türk  |  2 - kaynak; Tolunay Sandıkcıoğlu  |  3 - kaynak; Evliya Celebi seyahatnamesi
Daha fazla mutfağımız ile ilgili tarihi  bilgiler edinebilmek icin  Lütfen --kütüphanem  — Tıklayarak  Resmi Web Sitemi Ziyaret Ediniz.
Koord. Has Aşçıbaşı & Exc. Chef | Ahmet Özdemir | Osmanlı ve Türk Mutfağı Dünya Gönül Elçisi | akdenizsef@gmail.com

24 Mayıs 2016 Salı

Has Aşçıbaşı-Gerçeğini Bilmeden Geliştiremezsiniz_!!!



 *****Öncelikle sözlerim yarası olan saygı duymadığım meslektaşlarıma’ dır. Üzerlerine  alınabilirler. Yarası olmayan meslektaşlarıma da saygı duyuyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.
   *****Saygıdeğer meslektaşlarım; Tabiatın kuralı Orjinalini bilmediğiniz bir şeyi değiştiremezsiniz ! bizim mutfağımızda yemeğin kendisi tabakta bir dekor olarak durur ve porsiyonlarımız doyurucudur. Çoğunluğunun içerisinde koruk suyu ve kuru meyveler olduğu için ekşi ve tatlımsı olarak keskin tadlar içerir. Kendi sosunda tencerede yada fırında kısık ateşte uzun surede pişerler. Tarihi yemek kitablarımızdan en azından olanları araştırın biraz. Diyorsunuz ki mutfağımızı geliştiriyoruz !
   *****Bilgisinden degil sadece konuşmuş olmak icin konuşan“mutfak fakiri o cahil şefe” sesleniyorum. Neymiş osmanlıdadeniz ürünleri yokmuş ! Halt etmişsin sen! Bir de kendi tezgahına kendisi bıçak saplamış ve duyarsızca poz vermiş.! Sen Osmanlı Mutfağından bahsetmeden önce  bu meslekte “aşçı tezgahına saplanan bıçağın” ne anlama geldigini öğren cahil !!! Öyle önlüklere gömleklere koskocaman Chef yazdırmakla, herhangi bir başarıya dayalı olmaksızın boynuna taktığın madalyalar ile aşçıbaşı yada şef olunmuyor. Etrafınızı kandırabilirsiniz, kendinize özendirebilirsiniz ama asla aynaya baktığınızda kendinizi kandıramazsınız.
   *****Bu arada yine o “mutfak fakirine” seslenerek Osmanlıda “deniz ürünleri hakkında” iki örnek bilgi veriyorum;
01 - Fatih Sultan Mehmet han’ ın sofrasında Karidye (karides), balık yumurtası (beyzai mahi) kurutulmuş balık (çiroz)  kekikli morina baliği, ve istiridye vardi. 15. yy sirvani-26 çeşit deniz haşeratı listesi’ de mevcut. Ama mutfak tarihimizde de bir gerçek daha var ki deniz ürünleri içki meclislerinde daha çok tüketilen bir sofra çeşidi idi..!
02 - Boğazın tapusu bizde (ikinci Mahmut deniz haşeratına düşkün) kılıç balıkları Marmara’yı hızlı geçip Ege ye doğru inince sarayda agalar ve pasalar arasında münakaşa çıkıyor. Divani hümayunda görüşülerek Çanakkale boğazında, yada Marmara’da yakalanıp geri getirilmesi diye emir çıkıyor) ..!  Mesaj alındımı sevgili Popüler Executive Chef ?
   *****Ayrıca şerbet farklıdır, şurup farklıdır. Zahmet edinde şirvani’ ye bakin biraz araştırın. Bir çok meslektaşım şerbeti şurup şurubu da şerbet olarak tarif ediyorlar hemde ulusal televizyonlarda ve sipariş üzerine bastırdıkları yemek kitaplarında. Popüler olmak uğruna bilgi fakirliğinizi farkında olmadan kamuya ilan ettiğiniz gibi mesleğimize hevesli insanları dayanlış bilgilendiriyorsunuz. Unutmayın önemli olan popüler olmak değil bilgili olmaktır.
   *****Allah rızası için üniversitelerde verdiginiz seminerlerde bari genç meslektaşlarımıza bu bilgileri doğru düzen verin. Bakın size en yakin kaynakları veriyorum. Alanında konuya vakıf olan Sn. Arif Bilgin yada Sn. Özge samancı gibi hocaların eserlerini okuyun biraz ve öğrenin…  Yada katıldığınız  bu programlarda kaynağa dayalı olmaksızın mutfak tarihimiz hakkında konuşmayın!
   *****Ülkemizde bir çok mevcut ve yeni yapılan yiyecek icecek sektöründeki bir çok işletme Türkiye siyasetindeki gelişmelerle birlikte osmanlı ve Türk kültürü adı altında kendisini lanse etmeye çalışıyor. Ayni zaman da da, daha tarihimizdeki yemek pişirme tekniklerini bilmeden bir çok şef diye tanınan ve sadece yarışmalarda juri olarak boy gösteren ve mutfak tezgahında hiç bir zaman elinde bıçakla mesleğini  göremediğimiz şovlar ile hayatını idame ettiren mesleki kardeşlerim var.
   *****Diğer bir hususta da yine büyük şef olarak bilinen ama bir balık filetosu bile almasını bilmeyen, bir vampir gibi ekibinde bulunan gercekten usta kısım şeflerinin becerilerinden beslenerek “BEN YAPTIM” Executive Chef’ ler…  Ekibindeki kısım şeflerinin yaptıkları ile ayakta duran, etrafına “BEN” diye kendisini lanse etmeye çalışan Executive Chef’ ler… Kendi bilgisine, idareciliğine, mesleki tecrübesine güvenerek herhangi bir yeni otele yada restorana mevcut ekibin üzerine tek başına gidebilecek Şef sayısı Türkiye’ de acaba kaç tanedir? Bu şeflerimizin bir kısmıda da öyle bir yabancı mutfaklar özentisi taşıyorlarki sanırsın nüfus kaydı örneği o ülkede kayıtlı. Kendisindeki "altını bilmeyen ama yabancıların teneke metalinin savunucuları !
   *****Osmanlı ve Türk Mutfağına  Dünyada Gönül veren ve hizmet eden bir “has aşçıbaşı” olarak  İşte ağırıma giden bu konu ! onlara diyorum ki;
   *****Bir vilayetimizin bile tarihimizden gelen mutfak zenginliği günümüzde özenilen bazı  ülke mutfaklarının fakirliğini ikiye katlarken, 7 bölgemizi ve tarih sıralamasındaki öncelikte Türkmutfağını ve sonrasında istanbulun fethi ile birlikte imparatorluğumuz zamanında gercek zenginliğine kavuşan Osmanlı mutfağını ve Anadolu tarihini dikkate aldığımızda Dünyadaki hiç bir mutfak bizim mutfağımız ile kıyaslanamaz! İşte bu da ülkemizde şef diye geçinen kardeşlerimizin tarihi bilgi fakirliğidir. Bu arkadaşların karakterlerindeki yemekleri ille yabancı dilde olacak ve illaki menülerinde başka ülkelerin adı anılacak.
   *****Yine o Şeflere diyorumki; Tabaklara koyduğunuz dekorların içinde misafirleriniz yemek arıyor. Tabaklara dantela kalemler ile çizdiğiniz desenler yemeğinizi daha lezzetli vevazgeçilmez hale getirmez.
   *****Bizim mutfak kültümüzde koskocaman 32 cm’lik tabakta yumurta büyüklüğünde bir “Suşi"  tarzı bir lokmalık ana yemek yoktur! Ayrıca  de karşınızdaki misafiri “hıyar” yerine koyup o bir lokmanın yanına yerleştirdiğiniz nane yaprağını yarim saat zorlanarak anlatırken acaba o misafir icinden size neler diyor?
   *****Bu mutfak ülkemizin gelecegine, ve mesleğimizdeki yeni yetişen nesillerimize kıyamete kadar lazım. Bizim mutfak kültümüzde; karpuz tadında peynir, balik tadında et, armut tadında fasulye, lahana tadında baklava, helva tadında turşu yoktur. bu calışmalar moleküler e füzyon mutfaklarındadır. Ya mesleğinizi değiştirin, ya isletmenizi, yada mutfak konseptinizi veya  bu işi bilen bir “şefin” yanında yetiştirin kendinizi. Ama yaptığınız bu yeniliklerin adına“Osmanlı ve Türk mutfağı” çeşidi’ dir demeyin, kirletmeyin mutfağımızın ismini.
   *****Tekrar ediyorum; En azından Osmanlı ve Türk mutfağı hakkında degil  kendi alanınız ile ilgili yazı yazın ve demeç verin, ilgili programlara katılın. Bırakın Osmanlı ve Türk mutfağıhakkında konuya vakıf olanlar, bunu bilenler konuşsun yazsın. Türk şefiyim ama konseptimİtalyan, Fransız, Akdeniz, Cebelitarık yada Yunan diyebilirsiniz, bu ayıp degil. Saygı duyarım, duyarlar, alanında bilgili en azından çizgisi belli derler ve derim, belki sizden alanınızda bilgi bile isteyebiliriz, isteyebilirler. Ülke mutfağımız haricinde başka konseptlerde de saygıdeğer Türk  şeflerine ihtiyacımız var.
   *****Ayrıca  ülke mutfağımıza gönül vermiş saygıdeğer Türk şefleri; Osmanlı ve Türk mutfağıadına yaptığınız çalışmalar ve organizasyonlar ile söz konusu yabancı ülke mutfakların market raflarındaki paketlenmiş ürünlerinin, soslarının, bulyon’ larının, katkı maddelerinin ülkemizdeki takipçisi, reklamcısı, savunucusu, sözcüsü olmayınız Mutfağımızın tarihi lezzetlerini o yabancı markalara indekslemeyiniz ve indeksletmeyiniz lütfen, öncelikte kendi mutfağımız ve ürünlerimizin takipçisi, reklamcısı, savunucusu, sözcüsü olmamız gerekmiyorumu?
   *****Mesleğimiz ile ilgili ata sözümüzde de “balık baştan kokarmış” denmiyor’ mu? şimdi ne alakası var niye diyeceksiniz…
   *****Yukarıda bahsettigim tüm “NEGATİF” çalışmaları zaten yapanlar ülke mutfağımızı geliştireceğiz, takipçisi, reklamcısı, savunucusu, sözcüsü olacağız diye kurulan ve aşçılık camiasının yani sizlerin aidatları ile “KURULAN ve yine camiamızdan bazı BESLENEN” ilgili “Federasyon ve Derneklerimiz” değilmidir ?

Saygılarımla…

Koord. Has Aşçıbaşı & Exc. Chef | #Ahmet Özdemir | #Osmanlı ve #Türk Mutfağı http://hasascibasiahmetozdemir.com Dünya Gönül Elçisi | akdenizsef@gmail.com

3 Mayıs 2016 Salı

!!! HALKIMIZA ÖNEMLI DUYURUDUR !!!


+++Ben Domuz eti yemem ve Yedirmem Diyenler Okusun Lütfen;
+++Bir çok yiyecek, içecek, çikolata, domuz suyu, eti, Bisküvide, dönerde, ilaçlarda, kıymalarda, salamda Yağı yiyoruz. Türkiyede Domuz çiftliklerinde 3,8 milyon kg. domuz eti üretiliyor. Peki bu Domuzlar nereye gidiyor_? +++Paketlenmiş ve işlenmiş yiyecek ve içecekleri marketlerden aldığınız zaman Son Kullanım Tarihi ile beraber üzerinde bulunan kodlarınıda kontrol ediniz.+++(E - KODU) Emulsifant: Renklendirici, Katılaştırıcı, Koruyucu ve Dayanıklılığı Temin Edici (1) Graise animale (2) Jelatin (Gelatine) (3) Rennet (Peynir) (4) Giycine (5) Leucine (6) pepelin (7) spermacati (8) Gyecerol (09) osyrearin (10) olce stearin (11) Mono Ve Digliserid’leri+++israil’e bile girmesi yasak olan domuz yağı (lard oil & domuz yağı) içinde bulunan yağ asitleri aşağıdaki gibidir.(1)Miritik Asit (2) Palmitik Asit (3) Stearik asit (4) Miristoleik Asit (5) Arahidonik Asit(6) Palmitoleik Asit(7) Oleik Asit (8) Linoleik Asit+++Domuz yağı katkı maddeleri uluslararası (E) kodları :E-100 E-102 E-103 E-110 E-111 E-120 E-123 E-124E-125 E-126 E-127 E-128 E-140 E-141 E-142 E-152E-153 E-210 E-213 E-214 E-226 E-234 E-252 E-270E-280 E-325 E-326 E-327 E-334 E-335 E-336 E-337E-420 E-430 E-431 E-432 E-433 E-434 E-436 E-442E-470 E-471 E-472 E-473 E-474 E-475 E-476 E-477E-478 E-480 E-481 E-482 E-483 E-481 E-489 E-491E-492 E-493 E-495 E-542 E-550 E-570 E-572 E-551E-631 E-632 E-633 E-635 E-904
• Video-02 : https://www.youtube.com/watch?v=AR8E4PlG6h4 
• Video-03 : https://www.youtube.com/watch?v=iVojrDz-pCk
• Video-04 : https://www.youtube.com/watch?v=63M22d5olrI
• Video-05 : https://www.youtube.com/watch?v=_IvVEMaP1C8
• Video-06 : https://www.youtube.com/watch?v=eYyv0G3-Mus
• Video-07 :https://www.youtube.com/watch?v=u8piDYzrUFk
• @-Mail : akdenizsef@gmail.com
• iletişim : + 90 532 100 18 22
Belirtilen İhtiyaç Duyduğunuz Alanlarda Bizi ARAYABİLİRSİNİZ..!
+++Koord. Has Aşçıbaşı & Exc. Chef | Ahmet Özdemir | Osmanlı ve Türk Mutfağı Dünya Gönül Elçisi

TÜRK AŞÇIBAŞILARININ SOSYAL VE KÜLTÜREL OLARAK KENDILERINI YETIŞTIKLERINI PERÇINLENMIŞTIR.

OSMANLI VE TÜRK MUTFAĞINDAN LEZZETLER "MILLIYET GAZETESI"

BOĞAZ’IN EN YENISI
14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:45:49 Güncelleme:10:02:19
03/19/2015
Has Aşçıbaşı Osmanlı ve Türk mutfağının uluslararası arenada Asya, Avrupa ve Amerika kıtalarında kendi kimliğimize uygun lezzetlerimizi tanıtarak insanların hizmetine  sunuyor.  Şef Ahmet Özdemir dünyanın her yerinde açmış olduğu restoranların “Menülerinde son 200 yıldaki yemekler de, 400-500 yıllık yemeklerimiz de var” diyor
Ünlü şefin açmış olduğu her restoranların ilk altı ayında işletmenin işvereninden ve müdürüne varana kadar ilk önce  söz sahibi “has aşçıbaşı” Ahmet Özdemir var. Şef Özdemir son 13 yılda büyük açılışlarını gerçekleştirdiği uluslararası mutfak konseptleri haricindeki Osmanlı ve Türk mutfağı özelliklerini taşıyan restoran  Menülerine son 200 yıldaki önemli yemekleri de ayni zamanda evrim geçirememiş 500 yıllık yemekler ile de farklı kültürlere sahip dinlerden, dillerden ve ırklardan insanları tanıştırıyor.
Geçmiş ile gelecek arasında ipek sadeliğinde ve sağlamlığında bir köprü kurduk” diyerek anlatıyor menülerini. Ama 400 yıl boyunca 81 ülkeye himaye etmiş bir imparatorluğun menüsünü yapmak çok kolay bir iş olmadığı gibi, tarihi lezzet miraslarımızı seçmek te bir o kadar zor iş diyor ve menülerindeki özellikleri anlatmaya başlıyor.
Çorbalarında;
Kendene çorbası, göverti çorbası, kabahat-ül nezaket çorbası, tarhana çorbası ve gülüklü çorba ‘larını kullanıyor.
Soğuk Başlangıçlarda;
muhammara, humus, babaganus,  lakerda torik, bazincan, haydari, acili ezme, çiroz, Yoğurtlu Dil Kavurması, Zeytinyağlı çeşitlerimizi, yoğurtlu darı aşı ve turşularımızı kullanıyor.
Sıcak başlangıçlarımızda;
Börek-i makiyan-i hassa, kalamar, içli köfte, şehzade köftesi, bıldırcın ızgara, Arnavut ciğeri, sulyen sarma,  falafel, manti, cop sis lerimiz, keşkek ve vejetaryenler için sebze kavurmalarımızı kullanıyor.
Saltalarında ise;
Akdeniz salatası, hünkâr salatası, çoban salatası, sahsına münhasır Osmanlı salatası, soğan salatası ve roka salatası. Ama hemen salataların altında  “ekstra ilave edebilecekleriniz seçeneklerde biftek, tavuk ızgara, karides, kalamar gibi 20 ye yakın seçenek bulunuyor. Bu kombinasyonlardan 300 çeşit salata ortaya çıkıyor. Sevindirici olan kendi salatanızı kendiniz ortaya çıkararak istediğiniz sos ile zevk ile yiyebiliyorsunuz.
Ana yemeklerde ise;
fırında kuzu elbasan, keşkekli yahni, safranlı seher yeli ızgara, eksili as, koruk suyu ile fırında pişirilmiş tandır,  Gulaş, İskilip dolması, yöresel ızgara ve kebap çeşitleri,  etli lahana sarmalar, dolmalar, kullanıyor.
Sofrayı noktalayan Tatlılarında ise ;
kaymaklı ayva tatlısı, pekmezli süt kaymaklı kıvrım, güllaç, kadayıf, irmik tatlısı, un helvası, tahinli cevizli balkabağı, kaymaklı kuru incir ve kayısı dolması, dondurmalı sıcak irmik tatlısı (bu arada Fransız broken ‘in kayıtlarına göre 15. Yy. da Osmanlıda kesiş dağından getirilen sarayın buzcuları sayesinde  dondurma kullanıyor. Avrupa’da ise ilk defa 17. Yy da görülmektedir.)
Dünyaca ünlü şef Ahmet Özdemir’in açtığı Restoranların menusü günümüzdeki alışık olduklarımız alacar-te restoran menülerine benzemiyor. Ama ülkemizdeki federasyon ve derneklerin dikkatini çekmeyeceğini adim gibi bilerek Hatta michelin yıldızlı restoranların bile örnek alması gereken günümüze uyarlanmış profesyonellikler ve akıllı işaretler var. Diyor.
 Mesela yemekler et ve tavuk ya da sebzeler gibi kategorize edilmemiş. Hepsi liste halinde sıralanmış, yanlarına V (vejetaryen), C (çocuklar için), şefin şapkası ikonu (şefin tavsiyesi) gibi belirleyiciler konulmuş.
Şahsına münhasır Patentli yemekleri:
Topuz kebap ve saltanat sahanı Menüyü¨ farklı kılan bir diğer özellik ise seçtiğiniz yemeğin garnitürlerini menünün altında bulunan seçeneklerden  kendiniz belirliyorsunuz. Mesela seher yeli ızgara mı istediniz, yanına eşlik edecek keşkek, pilav gibi garnitürleri siz söylüyorsunuz. Bu “çoktan seçmeli” durum salatalar için de geçerli. Sunulan temel çeşit salataların içeriklerini Kars gravyeri, karides, biftek ve tavuk ızgara gibi seçeneklerle dilediğiniz gibi zenginleştirebiliyorsunuz.
Bir de malum etin pişme durumu hassas bir konudur;
Ünlü şef Ahmet Özdemir de bu yüzden menünün içine etin pişme seviyesini gösteren 1- az pismiş, 2-orta pişmiş 3- ortanın üstü pismiş ve 4-tam pişmiş et  resimler koymuş. Menüde sadece burada olan hiç bir yerde karşılaşamayacağınız sadece şefin kendi açtığı restoranlara özel topuz kebap ve saltanat sahanı bulunuyor. Kırmızı, beyaz veya karışık et seçeneği olan bu yemekler unlu şef Ahmet  Özdemir’in patentli yemekleri yani başka bir yerde yapılamıyor.
Has Aşçıbaşı Ahmet Özdemir, kısaca bir tarihçi edası ile Osmanlı mutfağını anlattı:
“Osmanlı döneminde sofralar bersane, çilav ve kavalin haricinde ‘de 10 lorca pirinçten yapılan pilav çeşitleri sofraların zenginliği gösterirdi.
yaklaşık 400 yıl boyunca 81 ülkeyi himayesinde bulundurmuş bir imparatorluğun menüsünde Asya, Avrupa, İran, fars, Abbasi, Hindistan gibi kültürlerden çeşitler taşırdı.
Mutfağımız geçmişteki Türk ve Türk devletlerinden geçmişe nazir ciddi anlamda çeşitler taşısa da gerçek zenginliğine İstanbul’un başkent olması, ipek yolu ve deniz yollarının burada kesişmesi ve imparatorluğumuzun dünyaya hükmetmesi ile mutfağımız Osmanlı döneminde gerçek zenginliğine kavuşmuştur.
Yemeklerimiz geçmişte koruk suyu, nar ekşisi, erik suyu ve kurutulmuş meyveler ve baharatlar ile  tatlandırılıyordu.
Günümüzdeki tekniğin aksine pilav çeşitleri Kavrulmuyor, haşlama usulü ile yapılıyordu.
16. Yy sonrasında Pilav, üstüne ince marul kıyılarak ve şeker serpilerek yeniyordu.
Osmanlı’da deniz haşeratı ve özellikle derelerde tutulan balıklar fakir yiyeceği olarak görülüyor ve ermeni, Rum, Süryani gibi Müslüman olmayan topluluklar tarafında tüketiliyordu. Hatta Osmanlı da ayni topluluklardan kişiler özellikle Çoban olarak görevlendirilirdi.
Osmanlı zamanında Müslüman  halkın çoğunluğu baliği boğazdaki balıkçılardan alır ve orada tüketirlerdi. Sebebi de evde pişerken kokusunu komsular duyup ta göz hakki olmasın diye bir düşünce vardı..!
Ama zamanla “1820”  ikinci Mahmut ve elit çevreleri tarafından çok fazla rağbet gören kılıç balıkları boğazı hızlı bir şekilde Marmara’ya doğru geçince divani hümayuna müracaat ediliyor ve görüşme devlet meselesi haline getirilip kaptanı derya ya emir veriliyor. “Marmara’dan kılıç balıklarının yakalanarak geri getirilmesi” diye.
Tatar Bozası aslında alkollü bir içecek. Son 170 yıl içinde şimdiki halini aldı. Osmanlı ve Türklerdeki alkollü¨ içecekler; çakır, arak (Kafkas yöresinden bir içki), boğma rakı, kısrak sütünden yapılan kımız, tokat Nevşehir ve Ürgüp yörelerinde üretilen şarap çeşitleri idi. Müslümanlara satmamak kaydıyla üretimlerin ihraç edilmesine izin veriliyordu ve vergi alınıyordu.
Osmanlı mutfağı denince akla gelen ilk ürünler kaynatılarak yapılan şuruplar ve kısa surede yapılan şerbetlerdir.
ikinci olarak tüketilen özellikle tüketilen hem kuşluk vakti hem aksam yemeğinde içilen çorbalar ‘dır.
Osmanlı mutfağının ana yemekleri Trakya, eflak ve boğdan kuzularından yapilan  tandır, ekşili aş, keşkek ve yahni çeşitleridir.
Osmanlı yemeklerinin en büyük özelliği kendi sosunun içinde, uzun sürede kısık ateşte, fırında yada tencerede pişmesidir.
Osmanlı’ya domates 17’nci yüzyıl sonrası girmiş, ilk zamanlar yeşil olarak “yabani yada kavata” ismi ile tüketilmiştir. Domates, ilk defa 1692'lerde İstanbul NARK defterlerinde kayda geçmiştir..!
Baklavanın başlangıcı yani çıkış noktası sefer sırasında askerlere enerji vermesi amacıyla saray hekiminin tarifi ile şekerli ekmek olarak ortaya çıkmıştır.
Osmanlı da tatlılar kaymaklı ayva tatlısı, pekmezli süt kaymaklı kıvrım, güllaç, kadayıf, irmik tatlısı, un helvası, tahinli cevizli balkabağı, kaymaklı kuru incir ve kayısı dolması, dondurmalı sıcak irmik tatlısı
Osmanlı’da Yemek sonrası kullanılan tütün ve nargile erken dönemden itibaren var, ama 19. Yy. da varlığı daha çok göze çarpıyor. Daireyi hümayun defteri kayıtlarında II. Mahmut çok ciddi düzeyde nargile tüketenler arsındaydı. Nargilenin üzerine ilave edilen beyaz tozun en kalitelisine de İstanbul-i denirdi..!
Has aşçıbaşı & executive Chef | Ahmet Özdemir | Osmanlı ve Türk mutfağı Dünya gönul elcisi

“AVARE” İNSAN HEM KENDINE HEM ETRAFINA ZARAR VERIR...

09/25/2014
Günümüzde toplumumuzun bir kısmını içten içe kemiren “avarelik”,  kanserden daha tehlikeli bir hastalık haline gelmiştir. Tembellikle yıllarca yerimizde sayıp, hiç bir şey üretemeyerek kendimize zarar verdiğimiz gibi, halimize bakmadan sınırsız ve süresiz negatif eleştirmenliği bir meslek haline getirmişiz. 3 yada 4 kişi bir araya gelir gelmez dedikodu mesaisine başlayarak odaları, kurumları eleştirip, daha da ileri giderek hükûmeti düşürüp bürokratlar atayarak, masa arkadaşları ile yeni bakanlar, başbakanlar seçip, kendisini de cumhurbaşkanı ilan eden vilayetini bile daha görmemiş, köyündeki ormancıyı validen daha üstün sanan zavallı “avare” insanlar...Bu arada dedikodu görevlileri ilgili mekanlarda, sanki maaş alırmış gibi her gün ayni saatte mesailerine başlıyorlar. Gece geç saatlere kadar da dedikodu ve eleştiri ürettikleri için ağır maden isçisi konumundalar kendilerine göre. Yani bir devlet memurunun 2 kati mesai yapan “bos gezen ve kalfaları” ...
Kariyerli insanlar için gündemleri ise ;
Kulübede çalışıyordu düne kadar simdi nasıl fabrikatör oldu? bu insan buralara nasıl geldi? Ne kadar çok yolsuzluk yaptı? Kardeşi şöyledir, annesi böyledir, altındaki arabayı nasıl aldı? Daha dün yiyecek ekmeğe muhtaç idi, cahilin tekidir o, daha dün amcamın yanında isçi olarak çalışıyordu, onların hepsinin yaptığı işi tek elimle yaparım ben, onu devletteki göreve kardeşim getirdi, Bu serveti nasıl kazandı? Bize ihanet etti vs. vs.  vs...
Bu tür karakterlerin işi kendilerine ait bir şey olmadığı için başkalarına ait olanları konuşmak!!! Oysa o eleştirdiği iş adamının, sanatkârın, esnafın, siyasinin zamanında hangi zorluklara katlandığını neler çekerek o noktaya geldiğini bir bilse, oturup ağlayacak belki de, yine işte o zavallı...
Peki bu seviyesiz eleştirileri, gıybetleri yapan boş gezen ve kalfaları hiç aynaya bakıp soruyorlar mı kendilerine acaba;
 Ben bu güne kadar kaç tane taşı taş üstüne koydum? Başladığım kaç isi başarı ile bitirdim? Son 20 yıldır onlara yardımcı olmak varken neden halen annemin babamın emekli maaşına muhtacım? Niye karimin sırtından geçiniyorum yıllardır? Neden devamlı bir işte çalışamıyorum? Neden topluma faydalı bir şey üretemiyorum? Ev kiramı niye ben ödeyemiyorum da akrabalarım ödüyor? Neden birileri elimden tutmadan yalnız başına ayakta kalmayı beceremiyorum?..... Neden?
Sormazlar!!! Gerektiğinde savunmaları hazırdır çünkü kendilerine göre, alemin en dürüstleri ve en krallarıdır onlar. Allah verdi de biz yapmadık mı? Derler. Eleştiri, dedikodu, gıybet etmek, kendisinin daha üstün olduğuna inanmak yalanı hep cezbeder bu tür karakterleri, asla kabul etmezler hayattaki başarısızlıklarını. Kaderin cilvesidir onlara göre bulunmuş oldukları konum. Üstüne üstlük birde zeytinyağı olur üste çıkarlar. Kültürlü, itibarlı insanların karsısında zorlandıkları, söyleyecek sözleri kalmadığı zaman ise psikolojik eziklik dürtüsü ile mafyalık veya kabadayılıkla isin içinden çıkmak ister bu tür karakterler.
Ama onurlu insanların küçük bir başarısızlığı, başlarına gelebilecek kötü bir kaza yada yaptığı küçük bir yanlış onlar için ciddi bir mutluluk ve yine bir ömürlük emsalsiz dedikodu malzemesidir.
Peki İslam dini temizliği, çalışkanlığı emretmiyor mu? Kardeşlerinizin dedikodusunu yapmayın! Demiyor mu? Birbirimize saygılı ve yardımcı olmayı, insanların ayıplarını örtmeyi, istemeyerek hataya düşenleri utandırmamayı, insanlara karşılıksız dürüst olmayı istemiyor mu biz Müslümanlardan ?
“Din kardeşinin bir işini yapmak için gidenin, her adımında 70 günahı affedilir ve 70 sevap verilir. O iş bitene kadar, böyle devam eder. İşi yapılınca, bütün günahları affedilir. O işi yaparken ölürse, sorgusuz, hesapsız Cennet’e gider.” [İbn-i Ebi’d-dünya]
Gezen Tilki Yatan Aslandan Yeğdir. Bir şeylerle meşgul olup üretmek, topluma bir şekilde karşılıksız faydalı olabilmek te insan olmanın vasıflarındandır. İnsanların birbirlerine düştüğü bir toplum değil, kardeşçe birbirlerine kenetlenen, kucaklasan, yardımlaşan, okuyan, üreten, azimle hedefi doğrultusunda çalışan daha insancıl toplumlar olmak ümidi ile...
Osmanli ve Turk mutfagi | Has ascibasi | Ahmet OZDEMIR

LEZZET KAŞIFLERININ YENI ADRESI PEOPLE'DA ! | HÜRRIYET GAZETESI


11/08/2011
Yemek Salonunda ve Terasta Şömine Keyfi
Üç katlı restaurantın giriş katında özel şöminesi ve yüksek tavan mimarisi ile 90 kişilik oturma kapasitesi mevcut olan   People’ın  ikinci katında , farklı tasarımı ile dikkat çeken iki yuvarlak masa ve 40 kişi kapasiteli lounge bölümü ve giriş   Kattaki gibi yine 90 kişilik oturma bölümü yer alıyor. Teras katında mekana özel hazırlanan kokteyl ve long drink mönüleri şöminenin sıcaklığı ile birleşiyor.200 kişilik teras eğlencesi sunan People, her mevsim keyif vaad ediyor.Toplamda ayni anda 400 kisiye hizmet verilebilecek olan People'de Ayrıca her katta acik alan sigara içme bölümleri bulunuyor. Unutmadan, otopark hizmeti özel vale hizmetiyle sunuluyor.
         yaklasik 3 aydir turkiyedeyim ve simdi people’dayim burayi actiktan sonra acilmayi bekleyen restoranlar olsa da gitmeyi dusunmuyorum...ankara da 25 e yakin hatiri sayilir restoranda yemek yiyerek menulerini inceledim.cogunlugunun menusunu dunya mutfagi adi altinda olsa bile  ki bu yanlis bir terimdir.dunya mutfagi diye bir mutfak yoktur....bu ilkokul anlayisna gore 5 elma ile 3 armutun toplamda 8 etmemesidir.toplanamaz...uluslar arasi mutfak vardir ve her yemek ingilizce terimlerden olusmaz.her yemek kendi dilinde orjinaldir ve onunla anilmalidir.isimler baska dillere cevrildigi zaman anlam kazanmaz aksine  kaybeder.dunyada 194 ulke mevcut olduguna gore  her ulkeden iki yemek koysaniz 388 cesit eder...bu kadar cesit de bir restoran icin asiri maliyet ve cizginin standartta tutulamamasidir.ama bir restoranin en onemli unsuruda korumkala yukumlu oldugu standartlaridir. mevcut kulturumuzde yillardir bilinen (duduk makarna-eriste-manti-vs)bu ama bu makarnalari italyanca isimleri ile(penne,fettacini,ravyoli) menusune koyan bircok restoran 4 tane makarna koyupta bunlari yeni bir sey mis gibi insanlara  lanse edip sonra da dunya mutfagiyim demis.....cok uzuldum.interneti bile yalan yanlis tariflerle doldurmuslar.bir turkce tarif arayin internette bir de ingilizce bakin bakalim nelerle karsilasacaksiniz..international (uluslar arasi mutfak) vardir.uluslar arasi mutfak olabilmek icinde -asagidaki mutfaklardan en az  soguk baslangic ,ara sicak,ana yemek ve tatlilardan1 er yada 2 ser cesit koymak gerektigini dusunuyorum.
-----birbirinden farkli dunyaca bilinen mutfaklar vardir.bunlarda kisaca soyle siralanir.
akdeniz mutfagi
fransiz mutfagi
avrupa mutfagi
kosher mutfak
hint mutfagi
uzakdogu mutfagi
tex-mex  (teksas meksika mutfagi son 20 yildir bilinen bir mutfaktir.)
digeleri ise kendi ulke ismiyle cografi yada bolgesel olarak adlandirilir.
abd de gordugum 10 - 12 milyon dolar harcayarak yemeklere kendi orjinal dili ile menude yer verip bir turk kulturune bir akdeniz kulturune   insanlar yatirim yaparken turkiyede ise tam tersine 1-2 milyon dolar harcayarak ne idigi belirsiz hic bir dunya ulkesinin mutfak ritareturunde olmayan uydurma ingilizce isimlerle yemekler koydugunu gordum.bu isimler  bir turke gore dikkat cekici olabilir ama bir ingiliz yada amerikali bu ingilizce terimleri gordugu zaman sadece acima hissi ile guler...civciv kabugundan cikmis kabugunu begenmemis...niye baskalarina benzemeye calisip ozeniyoruz ki ?kendi mutfagimizdan niye rahatsiz oluyoruz.?oysa gorup yasayan birisi olarak diyorum ki benzemeye calistiklarimiz bize ozeniyorlar.bizim yemeklerimizi de farklilik katip bizden daha iyi yapmaya calisiyorlar.fine dinnig restorana giden bir zenginin sis kebap ,kofte kabak tatlisi ve ya coban salata yemek isteyemezmi ?illaki bizim damak tadimiza uymayan portakalli,armutlu salatalar yemek zorundami ? yada meyveli etler ? kendi kulturumuz nerede kaldi ?..
         6 ayri ulke ve 15 eyalet  de toplamda 6 yilini geciren  bir insan olarak ve ankara da hatiri sayilir restoranlarda gorduklerime dayanarak people de yuzde 60 i akdeniz ulkelerine ait -(ki oncelikle mutfak olarak turkiye gelir) kimsenin koymaya cesaret edemedigi kendi kulturumuzden yemekleri koymayi uygun gordum. menude kalan yuzde 40 ise avrupa tex-mex ve hindistan yemeklerinden olusturdum.
soguk mezelerin sadece icki ile degil baslangic olarakta yenilebilecegini insalarimiza kabul ettirmek istiyorum.kendimze ait ozel salatalarimizi ve ara sicaklarimizi koydum.bunlarin yaninda da 
------kendi specialitem topuzu
fajitanin karsisina kendi kulturumuzden cok daha sasirtici ve dusundurucu  ilkel caglardan gururla topuz u suruyorum.
-----av etlerimiz adi altinda keklik,sulun,bec tavugu ve bildircini 
-----baslangiclar ,ana yemekler ve tatlilarda
fava,acili ezme,humus,zeytinyaglilarimiz, coban salatasi ,kozde patlican salatasi,sis kebap,kofte,incik,hunkar begendi, pirzola,cupra levrek,,tahinli ve krokanli balkabagi tatlisi,aci badem soslu yesil armut tatlisi ,dondurmali sicak irmik tatlisi ve kazandibi.
---kibris mutfagindan
horto cocordelia,scordelia,zatziki
-----firansizlardan
perm corn,dumanda pismis balik fume secenekleri ve soguk sicak balik yemeklerini ,deep cesitleri,creme brule,pasta cesitleri
-----hint mutfagindan tavuk jalfrezi,ve masala yi popodoms ekmegini 
-----italyan mutfagindan 
carpaccio secenekleri,risotto,yoresel sicilca kulturunde fianco fiancoyu,carne dazioneyi,bitacco a dito yu ,yine bir ilki yaparak dunyaca bilinen 7 makarnayi secebilecekleri 4 sos ile misafirlerimizin tercihine sunduk.yine istedikleri cesitleri kendileri ilave edebilecekler ve kendi makarnalarini yaratacaklar.
------turki cumhuriyetlerinden lule kebabi seceneklerini,
-----arnavurlardan  ciger ve lobya fasulyeyi,favayi
-----antakya mutfagi suryanilerden  fileyfle mitkuka,muhammara,babaganusu
-----amerikalilardan ve tex-mex mutfagindan
yine ilklerden olan yaslandirilmis steak lezzetini ulkemizdeki insanlarinda bilmesi gerekiyor.tum steklerimizi 20-30 gun bekleterek(*steak  kurallarina gore dolapta bekletildigi her gun bir yas tir.)yaslandirarak veriyorum. somon cesitleri,scallop,kilic ve susami tuna steak leri yumurta yemekleri,burger,chili con carne,fajita,nacos,taxos,
cesitlerini menume koymayi uygun gordum.ortaya cikardigim menu lerin ciddi bir acigi kapatacagina inaniyorum.en onemlisi insanlar avrupada ve amerikada oldugu gibi kendi yemeklerini makarnalarini salatalarini kendileri standart in uzerinde uretebilecekler.hic bir sey bulamadigi takdirde benimle gorusup vazgecilmez lezzetlerini ben den isteyebilecekler.tek menude ozel isaretlerle *sefin tavsiyesi,*vegeteryan *cocuk menuleri*specialiteleri gorebilecekler.menumun ankarda hem yerliye,hem yabanci ulkelere mensup misafirlerimize tam tesekkullu hitap edecegine biliyorum.cunku hem yerli hem yabanci ulkelere mensup insanlarin ne sartlarda yasadigini nelerden hoslandigini aliskanliklarini yasam tarzlarini kulturlerini biliyorum ve dunya uzerinde yasayan her kulture farkli olsalar bile bir turk exc.chef olarak saygi duyulmasi gerektigine inaniyorum.

TÜRK AŞÇIBAŞILARININ SOSYAL VE KÜLTÜREL OLARAK KENDILERINI YETIŞTIKLERINI PERÇINLENMIŞTIR.